Trabzon’un Maçka İlçesinin Altındere
Köyü sınırları içinde, Altındere vadisine hâkim Karadağ’ın eteklerinde
sarp bir kayalık üzerine kurulmuş olan Sümela Manastırı, halk arasında
“Meryem Ana” adı ile anılır. Vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte
bulunan yapı, bu konumuyla manastırların şehir dışında, ormanlarda,
mağara ve su kenarlarında kurulma geleneğini sürdürmüştür.
Meryem Ana adına kurulan manastırın
“Sümela” adını “siyah” anlamına gelen “melas” sözcüğünden aldığı
söylenmektedir. Bu ismin manastırın kurulduğu koyu renkli Karadağlar’dan
geldiği düşünülmekte ise de, Sümela kelimesi buradaki Meryem tasvirinin
siyah rengine bağlanabilmektedir.
Ünlü tarihçi J.P.Fallmerayer’in de
(1790-1861) yılında buraya geldiğinde dikkatini çektiği gibi renginin
koyu, hata teşhis edilemeyecek derecede siyah oluşu bu adın esasının
teşkil etmiş olması mümkündür. Gürcü resim sanatında, XII. yüzyılda
sanat âleminde siyah Madonna ismi altında tanınan bir takım Meryem
ikonlarının yapıldığı ve yayıldığı bilinir.
Buranın başlıca gelir kaynağı olan bir
Meryem Ana resminin eksikliğine ve mucizeler yarattığına halkı
inandırmak böylece onun değerini büyütmek için uydurulduğu kolayca
sezilen rivayete göre, güya bu resim, İsa’nın havarilerinden Lukas
tarafından yapılmış. Lukas’ın terekesinden Atina’ya geçmiş fakat
Theodosius devrinde, 4.yüzyılda resim kendiliğinden buradan ayrılmak
istemiş, bir gün melekler tarafından gökte uçurularak Trabzon
dağlarındaki bu kovuğa getirilip bir taşın üzerine bırakılmıştır.
Tam bu sıralarda Atina’dan Trabzon’a
gelen Barnabas ve Sophronios adlarında iki keşiş de bu ücra dağın ıssız
yamacında bu resmi bulmuşlar ve burada Anakaya Kilisesini inşa
ettirmişlerdir. 6.yüzyılda imparator Justinianus’un manastırın
onarılarak genişletilmesini istemesi üzerine generallerinden Belisarios
tarafından tamir edildiği de söylenmektedir.
Yine başka bir efsaneye göre, büyük bir
kasırga sırasında Meryem’in yardımı ile canını kurtaran III. Alesios
burasını yeni bir tesis halinde inşa ettirmiş, zengin vakıflar
bağışlamış bir Khrysobullos yeni bir ferman ile de bu vakıflarını sağlam
esaslara bağlamıştır.
Manastırın 1650′ye kadar dış kapısı
üzerinde görülebilen 1360 tarihli, beş mısralık bir manzum kitabede III.
Alesios, bu tesisin kurucusu (ktetor), “Doğu ve Batı (=Iberia)’nın
hâkimi imparator” olarak gösterilmişti. Alesios 1361 yılındaki bir güneş
tutulmasını burada karşılamıştır. Bu prensin sikkelerinde güneş resmi
bu olayla ilgili kabul edilmektedir. 1365 tarihli “vakfiyesi” ile de
manastırın bütün idari şartlarını, arazisini, gelirlerini düzene
koyduktan başka, Trabzon’a gelecek bir tehlikeyi, bir Türk akınını
önlemek üzere, buradaki keşişlerin daima uyanık bulunmalarını da
bildirir.
Sümela Manastırı’nın kuruluşu bilimsel
verilere göre 13.yüzyıla kadar inmektedir. Kısacası Trabzon Sümela
Manastırı, Trabzon Kommenoslar olarak bilinen ve 1204 tarihinde
Trabzon’da kurulan Kommenos Prensliği’nden III. Alexios (1349-1390)
zamanında manastırın önemi artmış ve fermanlarla gelir sağlanmıştır.
Doğu Karadeniz kıyılarının Türk
egemenliğine girmesini takiben Osmanlı Padişahlarından Yavuz Sultan
Selim (1512-1520) manastıra iki şamdan hediye ettiği, ayrıca Trabzon
fatihi II. Mehmet’in de manastırın haklarını tanıdığı ve birçok
manastırda olduğu gibi Sümela’nın da haklarının fermanlarla korunduğu
bilinmektedir.
Sümela Manastırı’nın 18. yüzyılda birçok
bölümü yenilenmiş, bazı duvarlar fresklerle süslenmiştir. 19.yüzyılda
büyük binaların ilave edilmesiyle manastır muhteşem bir görünüm
kazanmış, en zengin ve parlak dönemini yaşamıştır. Bu dönemde son
şeklini alan manastır pek çok yabancı seyyahın ziyaret ettiği,
yazılarına konu edilen bir yer haline gelmiştir. Bu yazarlar arasında,
Ghikas (1755), Stephan (1764), Hysilantes (1775), G.Palgrave (1826-1888)
sayılabilirler. Trabzon’un 1916-1918 yılları arasındaki Rus işgali
sırasında manastıra el konulmuş, 1923′den sonra tamamıyla
boşaltılmıştır.
Sümela Manastırı’nın başlıca bölümleri;
Ana kaya kilisesi, birkaç şapel, mutfak, öğrenci odaları, misafirhane,
kütüphane ile kutsal ayazmadır. Bu yapılar topluluğu oldukça geniş bir
alan üzerine inşa edilmiştir.
Manastırın girişinde su getirdiği
anlaşılan büyük su kemeri yamaca yaslanmış durumdadır. Çok gözlü olan bu
kemerin büyük bölümü restore edilmiştir.
Dar uzun bir merdivenle manastırın ana
girişine ulaşılmaktadır. Giriş kapısının yanında muhafız odaları
bulunmakta, buradan bir merdivenle iç avluya inilmektedir. Solda,
manastırın esasını teşkil eden ve kilise haline getirilen mağaranın
önünde çeşitli manastır binaları bulunmaktadır. Sağ tarafta kütüphane
yer almaktadır.
Manastırın kütüphanesinde evvelce
kataloğu yapılan ve çoğunluğu 17-18. yüzyıllara ait çeşitli el
yazmalarından 66 tanesi Ankara Müzesi’nde, içinde minyatürler olan ve
Bizans eseri 1000 tanesi İstanbul’da Ayasofya Müzesi’ndedir. Ayrıca 150
kadar da taş baskı kitap vardır.
Sultan Selim’in hediye ettiği şamdanlar
1877′de çalınmıştır. Manastıra ait başka bir Meryem ikonası da Oxford’da
özel bir koleksiyondadır. 1436 tarihli işlemeli gümüş madalyon ile 1438
tarihli işlemeli bir örtü de Atina’daki Benaki Müzesi’ndedir.
Yine sağda yamacın ön yüzünü kaplayan
büyük balkonlu bölüm keşiş odaları ve misafir odaları olarak
kullanılmıştır ve 1860 yılına tarihlenmektedir.
Avlunun etrafındaki binalarda odalardaki dolapları, hücreleri, ocakları ile Türk sanatının etkileri de görülmektedir.
Manastırın ana ünitesini meydana getiren
kaya kilisesinin ve ona bitişik şapelin iç ve dış duvarları fresklerle
donatılmıştır. Kaya kilisesinin içinde avluya bakan duvarda III. Alexios
dönemine ait fresklerin varlığı tespit edilmiştir. Şapeldeki freskler
ise 18. yüzyılın başlarına tarihlenmektedir ve üç ayrı devirde yapılan
üç tabaka görülmektedir. En alt tabakanın freskleri daha üstün
niteliktedir. Her tabakada konuların da değiştiği dikkati çekmektedir.
Buradaki fresklerin 1710-1732 yıllarında
yapıldıklarını bildiren yazılar tespit olunmuştur. Hâlbuki mağara
kilisenin inde avluya komşu duvarda III. Alexios devrine ait freskler de
tespit edilmiştir. Bugün bu portrelerden hiçbir iz kalmamıştır.
Dışarıda kaya sathına işlenmiş ve bugün yalnız üst şeritleri kalabilmiş
olan büyük bir mahşer sahnesinin dökülen sıvalarının altından başka
sahnelerin gün ışığına çıktığı görülmektedir. Üzerinde bir ejder ile
süvari iki aziz (Georgios ve Demetrios) tasvir edilmiş bulunan küçük bir
şapelin duvarında tabakanın altında üç tabaka daha resim bulunduğu
tespit edilmiştir.
Nitekim bir yerde en alt tabakada
imparator kıyafetinde diademli bir figürün üstünde diademli başka bir
figür bunun üstünde de matemorphosis, yan itabor adında İsa’nın
görünüşünün değişmesi (suretinin değişmesi) sahnesi işlenmiş
bulunmaktadır. Bu durum karşısında Sümela Manastırı’nın eski ve o
nispette de değerli duvar resimleri, sıvaların tamamen dökülmediği
yerlerde alt tabakalarda da mevcuttur.
Kutsal suyu toplayan şadırvanda sivri
kemerleriyle Türk Mimarisi karakterindedir. Sümela’nın yüz metre kadar
kuzeyinde yine dağ yamacına oyulmuş erişilmez durumda ve içinde
freskleri olan şapeller bulunmaktadır. Sümela Manastırı’nda 1998′den
beri Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yürütülen bir proje dâhilinde zarar
gören duvarlar temizlenip restore edilerek koruma altına alınmıştır.
Manastırın ana bölümü üst çatıyla kaplanmış olup, Ana Kaya Kilisesindeki freskler temizlenerek sağlamlaştırılmıştır.
Ziyaretçilerin Sümela Manastırı’na daha
rahat ve güvenli bir şekilde ulaşabilmeleri için patika yol doğal yapı
bozulmadan genişletilerek yeniden düzenlenmiştir.
Sümela Manastırına nasıl gidilir :
Uçak ya da otobüsle Trabzon’a ulaştığınızda Sümela Manastırı’na günlük tur düzenleyen otobüslerle ulaşabilirsiniz. Ayrıca aracınızla ya da kiralayarak Trabzon’dan 30km. kadar ilerde olan Maçka’ya oradan da 20 dakika süren Manastıra yolculuk yapabilirsiniz. Maçka’da bulunan 5 yıldızlı otelde konaklayabilirsiniz. Maçka’ya kadar gitmişken Zigana’ya da uğrayıp dinlenebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder