Ramazanın orucu İslâmın beş şartından birisidir
ve İslâm şeâirinin büyüklerindendir. Bakara Sûresinin 187. âyetinde
belirtildiği gibi; tan yerinde beyaz iplikle siyah iplik ayırt
edilinceye kadar yiyip içilen, sonra da geceye kadar tamamlanan bir
ibadettir.
Oruç kelimesi, aslen Farsça “rûze”den türemedir. Türkçe’de yansımalı
kelimelerin dışında “r” ile başlayan kelime bulunmaz. Bulunan
kelimelerin tamamı yabancı kelimedir. Türkçe'de, özellikle halkın
konuşma dilinde, yabancı dillerden geçen kelimelerin başına ses
uyumuna uygun bir ses eklenmektedir. Ramazan’a “Iramazan”, Rabbim’e
“İrabbim” denmesi gibi. Ruze kelimesi de önce “orûze” daha sonra da
oruç şeklini almıştır.
Oruç kelimesinin Arapçası da “savm” demektir. Geri durma, kendini
tutma, kendini alıkoyma, perhiz yapma, oruç tutma; aynı kökten türeyen
“sıyam” kelimesi “oruç”; “saim” kelimesi de “oruçlu” anlamına
gelmektedir. “Savm-ı Davud” kelimesi de; Davud Aleyhisselâma nispetle
“bir gün oruçlu olup bir gün oruçsuz olma” demektir.
Orta Asya’dan batıya akın eden Türkler, İslâmiyeti kabul ettikten
sonra, karşılaştıkları Fars kültüründen çok derin bir şekilde
etkilenmişlerdir. Çok sayıda Farsça kelime Türk diline girdiği gibi,
din, sanat, bilim ve devlet yönetimi konusunda da İranlılardan çok
şeyler almışlardır. Büyük Selçuklu Devleti’nin en parlak dönemlerinde
resmî dilin Farsça olduğu bilinmektedir. Farsça’dan dil, edebiyat,
sanat ve bilime kadar birçok alanda 600 yıllık Osmanlıyı bile aşarak
günümüze kadar ulaşan derin bir etkilenme söz konusudur. Dinî alanda
da; “savm”, “salat” gibi kelimelerin yerine, Farsçası olan “namaz”,
“oruç” kelimelerinin Türk kültürü ve dilince benimsenmesi dînî alanda
da bu etkinin derin izlerini göstermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder